Ali
YILDIZ'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir yoldaşı
anlatıyor:
’96 Ağustos’unun başlarıydı...
Gece yarısı birliğin yanına döndüğümüzde iki yeni savaşçının geldiğini öğrendik. Onlardan biri Ali’ydi. Kendi isteğiyle şehitlerimizden Mürsel Göleli’nin adını almıştı. Bizim geleceğimizi öğrenince uyumayıp beklemişti. Karanlıkta birbirimizin yüzünü tam göremeden sarılıp kucaklaştık. 1.80 boylarında ve ince yapılıydı. Onu daha sempatik gösteren incecik bıyığını ise sabahleyin gördüm. Coşkulu ve heyecanlıydı.
Hiç yabancılık çekmedi. Kısa zamanda kaynaştı. Çok sosyal ve çalışkandı. Herkesle konuşacak, paylaşacak birşeyler buluyordu. Olgun ve zekiydi. Bu espirilerinde bile görülüyordu. Sık sık espri yapar ama dozunu kaçırmaz, sulandırmazdı. Güler, güldürür ve çoşar coştururdu. Kısa sürede birliğimizin genel havasını değiştirdi. Daha canlı, daha şen, daha fazla sorunlara kafa yoran, yani gerillacılığı-devrimciliği daha çok konuşur, yaşar, hisseder olmuştuk. Öyle ki çoğumuz onun Dersim’e komutan olarak atandığını ama insanları gözlemek, tanımak, anlamak için bunun açıklanmadığı düşüncesine kapılmıştık. Çünkü doğal ve mütevazı bir sorumlu gibi hareket ediyordu. Ayrıca bölgede yaşanan sıkıntılar ve tek tek savaşçılar hakkında da bilgi sahibiydi.
Örgütlü bir devrimci olduğu, başka bir alandan istihdam edildiği belliydi. Silahı, örgütü, işleyişini, ideolojik-politik hattını biliyordu. Ama bilgiçlik yapmıyor, kimseyle bilgi yarıştırmıyordu. Bizim kitap okuma alışkanlığımız zayıftı. O ise bulduğu her fırsatta okuyordu.
Oldukça mütevazıydı. Örgüt kültürü, terbiyesi ve öğrenme isteği en belirgin özelliklerindendi. Konuştuğu kadar dinlemesini ve sormasını da biliyordu. Birşey öğrenirken de, öğretirken de sevgisini, saygısını hissettirirdi. Herkesten öğrenecek birşeyler bulurdu. Bu özelliği sayesinde gerillacılıkla ilgili bilmediği konuları sorarak kısa sürede öğrendi. Örgüt insanının ağırlığı, olgunluğu onun her hareketine yansırdı. Eleştirirken de, sorarken de, gözlemlerini aktarırken de, düşüncelerini paylaşırken de, önerilerini sunarken de... bunu görürdünüz. Örneğin, konuştuğu bir yoldaşının olumsuz bir düşüncesine ya da özelliğine tanık olduğunda onunla kıyasıya bir tartışmaya girmek yerine gözlemlerini ve önerilerini doğrudan sorumlu yoldaşına aktarırdı.
Örgütsel işleyişi bozacak davranışlara da girmez, tanık olduğunda da söyler, engel olmaya çalışırdı. Böylesi durumlarda bile sevgisini-saygısını yitirmez, yoldaşını azarlamaz, sakinliğini kaybetmezdi. Örneğin kıra birlikte geldiği arkadaş bir gün Ali’ye “Ben burada fazla kalmayacağım, bir süre sonra gideceğim.” demiş. Ali nasılsa tanıyorum diye bunun nedenlerini sormaya, arkadaşı sorgulamaya kalkmamıştı. Direkt muhatabın kendisi değil komutan olduğunu söyleyip paylaşması için arkadaşı komutana göndermiş, kendisi de hemen bu gelişmeyi komutana aktarmıştı.
Sakinliği onun kişiliğinin bir parçasıydı. Tartışırken de, eleştirirken de, yürürken de çatışma durumundayken de sakindi. Örneğin Aliler yanımıza geleli daha birkaç gün olmuştu. Geceydi ve arazideydik. Konaklamak için durduğumuz yerin biraz ilerisinde bir karartı farkettik. Asker sanıp Ali ile beraber hızla mevzi olarak kullanmak için görünen kayalara doğru koştuk. Kayanın dibine varınca karartının düşman değil dost bir örgütün savaşçısı olduğunu son anda fark ettim. Bizim gibi onun da eli tetikteydi. Ali bu durumda bile sakin ve soğukkanlı bir şekilde elleri tetikte bana bakıyordu.
Halkla ilişkilerinde de böyleydi. Halkın sorunlarını, tepkilerini dinler, anlamaya çalışır, sonra sakin sakin konuşup ikna etmeye çalışırdı. Bir keresinde köyün birinde sorun çıkmıştı. Yoldaşımıza hakaret eden bir köylünün dövülerek cezalandırılması sırasında aileler araya girmiş, ortalık ana baba gününe dönmüştü. Ali hengame içinde sakin sakin konuşarak ortalığı yatıştırmaya çalışıyordu. Başardı da. Bu çabasıyla tepkiyle hareket etmemize zemin bırakmayarak yanlış şeyler yapmamızın önüne geçti. O ortamda öyle sakin olmasına şaşırmış, hatta sonradan konuşup gülmüştük. Gittiğimiz köylerdeki birçok insan onun komutan olduğunu düşünür, hatta bazısı açıktan sorardı. Ama çevreden böyle görülen Ali asla komutanların inisiyatiflerini kıracak, iradelerini zayıflatacak davranışlara girmezdi. Kendi sorumluluğunda olmayan konularda muhatabın kendisi olmadığını açıklıkla söyler, taraflara konunun muhatabını gösterirdi.
Fiziksel olarak zayıf olsa da çevik ve hızlıydı. Sürekli hareketli birlikte yer alma isteğini dile getiriyor ve bu ısrarından sonuç da alıyordu. Birlikte olduğum iki ay boyunca onu hep böyle çoşkulu, meraklı, öğrenme ve öğretme isteğiyle dolu olarak gördüm. Doğayı tanımada, zorlukları aşmada ciddi bir sıkıntı çektiğine tanık olmadım. Çektiyse de bunu hiç hissettirmedi. Hızlı öğreniyor ve zorlanmadan uyum sağlıyordu. Mesela faaliyet yürüttüğümüz alanı ve bölgeyi birliğe öncülük yapacak düzeyde kısa süre içinde öğrenmişti. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
(Yukarıdaki
anlatım, Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş dergisinin 28 Ağustos 2011 tarihli, 283. Sayısında
yayınlanmıştır.)